
Deve kervanı. Kaynak: Bîrnebûn
REŞWANLAR (REŞÎ) -
OSMANLI TAHRİR DEFTERLERİNDE REŞİLERE BAĞLI AŞİRETLER
Reşiler üzerine yazılar seri halinde devam edecek. Geçen yazıda İngiliz Subay E.M.Noe'lin günlüğündeki notlara yer verdik. Bu bölümde “Osmanlı Tahrir Defterlerinde Reşiler” ile ilgili kayıtları ele alacağız. Geçmeden önce bir kaç noktanın altını özellikle çizmek istiyoruz. Sunulan bilgi ve metinlerin doğru okunabilmesi için bu gerekli.
Birincisi:
Tahrir defterlerindeki kayıtlar E.M. Noelin günlüğündekiler gibi ağırlıkla Malatya-Adıyaman-Maraş bölgesinde yerleşik halde bulunan Reşiler üzerine. Reşilerin salt bu bölge ile meskün bir aşiret olmadığını ise biliyoruz.
Oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmış, bir çok yerde kolu olan Reşi aşireti bir Aşiretler Konfederasyonudur. Kesin sayısını bilmediğimiz ama 21 kolunun olduğu varsayılan ve bizimde fazla tahmin ettiğimiz, bu konfederasyonun daha geniş ve yaygın bir alana dağıldığını biliyoruz.
Suriyenin kuzeyi Rakka ve Halepten başlayarak, Mardin, Urfa, Diyarbakır, Kars, Ağrı Kuzey Kürdistan güzergahından geçerek yine İranın kuzeyine düşen Horasana kadar olan çizgide Reşilerin izine rastlamak mümkündür. Hatta Rusya, Afganistan ve İranın farklı bölgelerinde Reşi aşiretinin iz düşümlerine rastlanılabilir.
Buna 1700 lü yılların sonlarına doğru Orta Anadoluya sürülen veya göç ettirilen, hemen her şehirde toplu halde bulunan aşiretleride eklemek gerekir.
Defterlerdeki kayıtlardada görülecektir, Orta Anadolu dışında İzmirin Bergama ilçesi , Rumeli’de Edirne ve Varna’da, Kayseri, Kırıkkale ve Hatay’dan Ordu’ya kadar Reşilere bağlı köylerin olduğunu tespit ediyoruz.
Bir bütün olarak aşiretin demografik ve coğrafik yapısını çıkarmada henüz ilk evrede olduğumuzu unutmamalıyız. Daha çok işimizinin olduğunu belirterek ikinci şıkka geçelim.
İkincisi:
Eldeki kayıt ve bilgilerin doğruluk derecelerini iyi tartmak gerekir. Bunlar “aşiret dışı” diye tanımlayacağımız birey ve kurumlar tarafından tutulan kayıtlar ve belgelerdir. Doğal olarak farklı ihtiyaç ve motivasyonların ürünüdürler. Gerçekçi tarih yazımında bu gibi kaynakların doğruluk dereceleri her zaman tartışma konusu olmuştur. En tercih edilen ve bu anlamda doğru olan “aşiret içi” kaynaklardır. Mağlesef bu olanağa şimdilik sahip değiliz. Niye sahip olmadığımız ise ayrı bir tartışma ve araştırma konusudur.
Anlatmak istediğimiz şu:
E.M. Noel meslekten bir tarihçi değildir. Bir İngiliz subayı yani askerdir. Görevli olarak bölgeye gönderilmiştir. İşi icabı bu bilgileri günlüğüne kayıt etmiş derlemiştir. Bazı bilgileri görmezden gelmiş, bazılarını abartmış, bazılarına ise ulaşamamış olabilir. İhtiyatla okunması bu açıdan gereklidir.
Diğer yanda yakın zamana kadar Osmanlı Belgelerine ulaşmak, elde etmek, üzerinde çalışmak mümkün değildi. Ancak resmi devlet ve tarih tezini kabul edenler, savunanlar bu arşivlere girebilme imtiyazına sahipti. Son dönemlerde bu alanda bir gevşemeden bahsedilsede sistemde pek bir değişiklik olmamıştır.
Yine devletin insiyatifi, isteği ve ihtiyaçları doğrultusunda bu işler yapılmaktadır. Başbakanlık Osmanlı Arşivi bölümü ve Türk Tarih Kurumu bu işleri gereğince yapan kurumların başında gelir. Bu kurumlardan sorumlu Yusuf Halaçoğlu vede ona bağlı masa bütün belgeleri filtreden geçirir.
Bu filtrenin niteliği ve THK başkanı Yusuf Halaçoğlunun sicili üzerine durmaya gerek yok. Bu faslası ile biliniyor.
Hal böyle olunca, bazen ortaya traji-komik durumlarda çıkmıyor değil. Reşiler üzerine doktora tezi hazırlamak isteyen bir Üniversite öğrencisi, tezini resmi görüşe uygun bir şekilde hazırlamak durumunda hatta zorundadır. Resmi görüşe göre Kürd diye bir millet olmadığı için doğal olarak Kürd Aşireti de olamaz. Peki Osmanlı Belgelerindeki kayıtlar ne olacak ? O iş kolay. Kürd aşiretleri yerine Türk aşiretleri denir olur biter. Biraz karikatürize ettik gibi ama durum gerçektende aynen böyledir. Hatta çalışmalarında Reşi adının ve ona bağlı kolların Türk adları olduğunu yazan tarihçiler vardır. Akdemik dünyanın bütün sıfatlarını isminin önüne rahatça geçiren bu tarihçilere mağlesef mahküm duruma gelinmiştir.
Üçüncüsü:
Reşi aşiretinin ismi üzerindeki spekülasyona kısaca değinmek gerekir. Bilindiği gibi resmi görüşün gönüllü hamballığına soyunmuş bu tarihçiler Reşi aşiretine Rışvan derler. Bu tanımı nereden bulduklarını ve nereden uydurduklarını ise bilmiyoruz.
Bildiğimiz, Reşi adının, Kürdçedeki anlamına tam bir uygunluk içerdiğidir. Yani, Türkçedeki karşılığı kara olan bu ismin aşirete konmasında açıklanabilecek sebebler vardır. Nitekim aşirette tanınan ve öne çıkan bir çok şahsiyet, İsminin sonuna Reş ekini bilerek tercih etmiştir.
Uzağa gitmeye gerek yok. Kırşehirdeki Reşi aşiretine mensup bazı kolların ileri gelenlerinin isimlerinin ardında Reş eki vardır. Örneğin Berketî aşireti ileri gelenlerinden ve 1920 lerde Çiçekdağ belediye başkanlığı yapan “İnce Ömer Beyzadeleri Necip Bey” halk arasinda “Mûdire Reş” olarak bilinir. Yine Otko (Araplı / Yenidoğan) köyünden Mala Meçe kabilesinin Islahiyeden gelen ilk dedelerinin ismi Xala Reş tir. Yine Terziyanlı köyünün ilk kurucu ailelerinden Mala Dadê ler in bilinen kişisi Hese Reş tir. Bu ve bunun gibi örnekleri hemen her köy için çoğaltmak mümkündür. En önemliside aşiret mensupları kendisini Reşi olarak tanımlar.
Gerçek tarih ve etimoloji bilimi ise bu tür değişiklikleri kabul etmez. Ret eder. Bunun bir manüpulasyon olarak görür. Yörüklere nasılki Körük, Türklerede Tark denilemesse.. Reşilerede Rışvan demek doğru değildir.
Şimdi asıl konumuza Yani Osmanlı Tahrir Defterlerinde Reşi Aşiretine gelebiliriz.
Adıyaman ve çevresinin haritası
Tahrir Deterleri:
Reşi aşiretinin kolları, tahrir defterlerinde kaydedildikleri sıraya ve cemaat mensuplarının isimlerine göre şöyle sıralanmaktadır.
Haci Ömerlü, ( Tahrir defterlerinde Reşi, cemaatlerinin ilk sırasında kaydedilen bu cemaat, “Cemaat-i Ahmed veled-i Haci Ömer biçiminde kayıt edilmiş, hane isimlerinin bitiminde “Cemaat-i Haci Ömerlü ifadesiyle dile getirilmiştir. Adı geçen cemaat aynı zamanda başka bir yerde Kaytanlı olarak da belirtilmistir.)
Hıdır Sorani; Kellelü; Celikânlu; Mülûkânlu; Mendûbâli ; Zerûkânlu; Bograsi; Rûmiyan; Mansur; Izdeganlu; Mansurgânlu; Karlu; Çakallu
16. yüzyılın ortalarına denk gelen bu kayıtlarda ancak bu isimler geçmektedir. Gerek nüfusun artması gerekse kayıt edilemeyenlerle birlikte bu sayının 21 aştığı ortaya çıkmaktadır. Nitekim daha sonraki yıllara ait kayıtlarda Reşi Asiretine mensup Bereketli, Bektaşlı, Belikanlı, Benamli, Cudikanlı, Dalyanlı, Dımışklı, Heycebanlu, Hıdıranlı, Hosnişîn, Mahyanlı, Nasırlı, Okçuyanlı, Sevirli, Sınkanlı, Şeyhbılanlı, Terziyanlı, cemaatlerini görmek mümkün olmuştur.
Yukarıda belirtilen cemaatlerin yanısıra yine Reşi aşiretinden olan “Hamidlü” ve “Hacılar” adıyla iki cemaatten bahsedilmekte ve başta Izmir olmak üzere Anadolu ve Rumelinin birçok yerlerinde bu cemaatlerin adlarını taşıyan köylerin mevcudiyeti belirtilmektedir.
Şahıs İsimleri:
Nitekim Yavuz Sultan Selim devrinde 1519 yılında yapılan tahrirde, Haci Ömer Cemaati’nin hanelerinin ilk sırasında “Mehmed Veled-i Haci Ömer” isminin yer almış olması, bu cemaat isminin, Mehmed’in babası Haci Ömer’den veya aynı adı taşıyan dedelerinden birinden geldiği yolundaki kanaati güçlendirmektedir.
181. numaralı Tahrir Defterinde Mendol, Mansur ve Çelikan şahıs isimlerine rastlanmış olması daha önce zikredilen Mendubali, Mansur ve Celikanlu cemaatlerinin de Haci Ömerli cemaati gibi cedlerinden birinin ismini almış olduklarını düşündürmektedir.
Reşi aşireti mensuplarının kullandığı ve yukarıda örnekleri verilen bu isimlerden başka Iskender ve Ebu Talip adına da rastlanılmaktadır. Bundan başka Tolunoğlu Devleti’nin bir hükümdarı olan Hümâraveyh adı, Reşi Asireti’ne ait isimler arasında Hümaraveh şeklinde kaydedilmiş ilginç isimlerden birisidir.
Yaygın olarak kullanılan isimlerde, “Kara” ve “Köse” sıfatları vardır. Örnek olarak: Kara Hasan, Kara Halil, Kara Bekir, Kara Mehmed, Kara Yusuf, Kara Ali, Kara Ömer, Koç Mehmed, Köse Ömer, Köse Haci isimleri sayılabilir.
Kara ve Köse sıfatlarının yanı sıra Sarı sıfatı da kullanılmıştır. Nitekim Reşi mensupları arasında Sarı Faki ve Sarı Yusuf gibi isimleri taşıyan kimseler vardır. Şahıs adları konusunda dikkatleri çeken diger bir husus da: Zülkadir, Zeyneddin, Karaca, Halil, Sadaka, Budak ve Sahruh gibi Dulkadirli bey ve Şehzade isimlerinin, reşi aşireti’ne mensup şahıslar arasında olmasıdır.
Bu hususun, Dulkadirli bölgesinin Osmanlı Devleti’ne ilhakindan önce, Reşi konar-göçerlerinin, adı geçen beyliğin sınırları dahilinde yaylayıp kışlamalarından, yani bir nevi Dulkadirlilerle ilişkili olmalarından kaynaklanmış olması ihtimal dahilindedir.
Zira Reşi konar-göçerlerinin meskûn oldugu Kahta ve çevresinin Osmanlı egemenliğine kadar Dulkadirlilerin hâkimiyetinde bulundugu bilinmektedir. Bu havaliye bazı aşiretlerin iskân edilmesi çok daha önceden baslamış olmakla beraber, 14. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Dulkadirlilerin Elbistan çevresinde kuvvet kazandıkları biliniyor. Uzun süre Dulkadirli Beyligi’nin yönetimi altında kaldığı anlaşılan Kahta ve çevresinde yerleşmiş bulunan Reşi Aşireti’nin, bilinen beyliğin sosyo-kültürel yapısından etkilenerek kendi mensuplarına Dulkadirli yöneticilerinin adlarını koymuş olabilirler.
Yüz yıl önce Besni Kaynak: Besni sitesi
Reşi konar-göçer aşiretinin kullandığı adlarla ile ilgili diger bir tespit ise belirli bir dönemde ve az da olsa kişi isimlerinin başına “Şah” sıfatının getirilmiş olmasıdır.
Gerek 1519 gerekse 1524 tarihli tahrirlerde “Şah”lı isimlere rastlanmazken, 1536 tarihli tahrir kayıtlarının bulunduğu 181 numaralı defterde: Şah Veli, Şah Kulu ve Minnet Şah gibi isimlere rastlanılmaktadır.
Bu değişimde, muhtemelen Safevî Devleti’nin başına geçtikten sonra Şah Ismail’in, Osmanlı ülkesinde aşiretler üzerindeki etkisine bağlamak gerekir.
Göç Yolları:
Cemaat ve şahıs adları belirtildi. Nerelerde ikamet ettikleri, göç ederken hangi yolları kullandıklarını da değinmek gerekir. Aşiret sakinleri 16. yüzyılda Kahta ve çevresinde kışlamakta, yazları ise Malatya Sancağı Besni Kazası Subadra Nahiyesi’ne ait Sürgü kazası yaylalarında sürülerini otlatmaktaydılar.
Baharın hemen ilk günlerinde yaylaya çıkılır. Yol üzerinde olan ve büyük bir derbende sahip olan sürgü yolu kullanılırdı. Sonbaharda aynı yolu geri takip ederek kışlaklarına geri döndükleri defterlerde kayıtlıdır.
16. yüzyılda yaylak olarak seçilen bu yerler, halen aynı şekil ve biçimdede kullanılmaktadır. Sürgü’den çıkıp kuzeye yaylaya doğru gidildikçe ilk konak yeri olarak Göktepe ve Kale gelir. Güneydoğusunda Ünlüyurt, kuzeye doğru ilerledikçe Kazıyurdu, Çatalpınar ve Heftoluk (Yedioluk) köyleri bulunur.
Yine aynı yayladaki ovalardan biri Aşıpınar diğeri ise Mendol’dur. Adı geçen bu yerler, Sürgü Köyü ve o dönem Kahta Kazasına tâbi Bulam köyü arasında kalan yaylalardır. Sürgü kasabası bugün Malatyanın Doğanşehir ilçesine bağlıdır. Bu kasaba çevresinde bulunan yaylarde yer ve yöre isimleri Reşi lerin derin izlerini taşır. Sadece yazları bulundukları bu yerlere bölgenin tabii veya coğrafi durumuna göre adlar ve tanımlar vermişlerdir.
Çesitli nedenlerden dolayı, zaman içerisinde göçebeliği terk ederek muhtelif bölgelere yerleştiler. Ancak bu durum, hayvancılıktan daha çok, ziraatla meşgul olan aşiret mensuplarının bütünüyle göçebeliği bıraktıkları anlamına gelmemelidir. Zira bunlardan bir kısmı baharda yaylaya çıkıp hayvancılıkla meşgul olurken, diğer bir kısmı da kışlakları olan köy veya mezralarda ziraatle uğraşmıştır.
Malatya Sancağı’nın 1560 yılındaki idari yapılanmasına göre Kahta Kazasına bağlı olan Turus ve Pağınık nahiyelerindeki muhtelif köy ve mezralarda Reşi Aşiretinden bazı kimselerin yerleşip, ziraatla uğraştıklarını Tahrir defterlerinde tespit edilebilir.
Bulgur savurma Kaynak: Bîrnebûn
Kahta Nahiyesi, Asker-Baba Karyesi’ne tâbi Kozkenar, Hartut ve İncurlu mezralarında, ziraat yapıldığı, yine Kahta Nahiyesi Tıgınkâr Karyesi Korkmaz Mezrasında „Reşi taifesinden Hamza Ağa nın değirmen işlettiği” belirtilmektedir.
Aynı nahiyeye bağlı “Karye-i Gün-i Kenar’a tâbi Günez ve Güllük mezralarında, Samek-Bala Karyesi’ne tabi Til Mezrasında ve Kahta Kazası Pağınık Nahiyesi’ne baglı Zerni Karyesi’nde Reşi taifesinin yerleşip ziraat ile uğraştıkları” belirtilmektedir.
Yine „Turus Nahiyesi’ne bağlı Fahreddin Karyesi’ne tâbi Ali Taş, Turali Burcu, Çakal, Gül Baharı, Keferkeros, Akpınar, Vakıf, Kuyucak ve Kepirli mezralarında Reşi Aşireti’nden bir grubun yerleşik hayata geçip, ziraatle uğraştıklarını” okuyabiliriz.
1560 tarihli tahrirde Reşi konar-göçer taifesinin yaylak ve kışlaklarının Malatya Sancağı dahilinde olduğu yukarıda belirtilmişti. Ancak bu sancağın kazaları arasında yer alan Hisn- i Mansur (Adıyaman), 1563 tarihindeki idarî yapılanmada önce Elbistan’a sonra da Maraş Sancaği’na bağlanmıştır. Aşiretten bazı kimselerin bu kazanın muhtelif köy ve mezralarında da yerleştiklerini ve ziraatle uğraştıklarını bilmekteyiz.
Maraş Eyaleti’nin 1563 tarihli idari taksimatına göre Reşi Taifesi’nin meskun oldukları ve ziraat yaptıkları yer adları şöyledir: „Maraş Sancağı’na bağlı Hısn-ı Mansur Kazası, Mermer Karyesi’ne (Köyüne) tâbi Meshedi ve Kargılyüce mezraları, Köprülü Karyesi’ne tabi Inabluca Mezrası, Gerani Karyesi, Hosteri Küçük Karyesi, Güyez Karyesi, Egdir Karyesi, Taşbudak Karyesi, Numan Karyesi. Buralarda kışlayıp ziraatle uğraştıkları gibi, Iki-Dam Karyesi’ne tâbi Boş Virani Mezrası’nda da ziraatle uğraşmaktaydılar“.
İsim aşiretin bir ileri geleninden alındığı gibi, yurt edinilen yere kendi adlarını verdikleri görülmüştür. Böylece kendi adlarına bir daha kaybolmaması için hayatiyet kazandırmışlardır. Diğer yanda, dağlara, yaylalara, göllere, ırmaklara, geçitlere, küçük arazi parçalarına, köy ve kentlere anlamlı isimler vermişlerdir
Terziyanlı'da harabe bir ev Kaynak: Lokman Salman
Göç Edilen Yerler:
Tahrir defterlerinde ve başka belgelerde göç edilen, gidip gelinen ve sonradan yerleşilen yerler konusundada bilgiler mevcuttur. 16. yüzyıl sonlarından itibaren bulundukları Zülkadriye Eyaletinin sınırları dışına çıktıkları, tarihi süreç içerisinde iskân ve benzeri nedenlerle, Halep taraflarına, Orta Anadolu bölgesine, Kastamonu, Antalya, İzmir şehirlerine; Edirne ve Varna’ya kadar olan sahalarda yaylayıp kışladıkları belirtilmektedir.
Böylece Osmanlılar döneminde çok geniş bir sahaya yayılan asirete mensup cemaatler, merkezi yönetimin aldığı kararla birlikte bulundukları yerlerde ikamet etmek durumunda kalmışlardır. Gittikleri yerlerde köyler kurarak lara kendi adlarını vermişlerdir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse,
„Reşi Aşireti’nin Hamidli Cemaati’nin adını taşıyan köylere Malkara, Akçekızanlık, Edirne, Saruhan’da Kırkağaç, İzmir ve Kastamonu’da rastlanmaktadır.“
„Hacılar ismini taşıyan köyler, Rumeli’de Edirne ve Varna’da, Anadolu’da Kayseri, İzmir Bergama’da (iki köy), Konya, Kırıkkale ve Hatay’dan Ordu’ya kadar 22 ilde bulunmakta ve bu köylerin isimlerini Reşi Aşireti’nin Hacılar Cemaati’nden almış oldukları“ ifade edilmektedir.
Yine „Bektaşlı Cemaati’nin adını alan köylere Kayseri ve Hatay’da Rastlanılmaktadır. Konya’nın Dumanlı köyü de adını, bu aşiretin Dumanlı Cemaati’nden almış olmalıdır. Aşiret veya cemaat adı alan köylerin yanı sıra mahallelere de rastlamak mümkündür. Kayseri’de aşiret adı taşıyan mahalleler arasında Rumyan adıyla bir mahalle zikredilmektedir.“
Cumhuriyet döneminden önce küçük bir köy olan Çelikan, 1954 yılına kadar“Çelikan” adıyla Malatya’ya bağlı bir bucak merkeziydi. Bugün Adıyaman iline bağlı bir ilçe merkezi olan Çelikhan, ismini Reşi aşireti’nin yukarıda belirtiğimiz Celikanlı Cemaati’nden almış olabilir. Yine aynı ilçeye bagli Köseusağı, Samsad nahiyesi’ne bağlı Köseler köyü, Kahta ilçesine bağlı Köseler, Besni Çakırhöyük Bucagi’na bağlı Kösyanli ve Köseceli köyleri, yine Besni ilçesi Tut Nahiyesi’ne bağlı Köseli Köyü de, isimlerini Reşi asiretine kolu Köseyân (Köseyânlı) cemaatinden aldıkları tahmin edilmektedir.
Kahramanmaraşın Türkoglu ilçesine bağlı Çakallıçullu ve Çakallı Hasanaga, Adiyaman merkez ilçeye bağlı Çakal, Besni Merkez Nahiyesine bağlı Çakallı Köyleri adlarını Reşilerin “Çakallı” Cemaati’nden almış olmalıdırlar.
Kırşehir, Bala, Polatlı, Haymana, Kulu, Cihanbeyli, Gölbaşı, yörelerindeki Reşi aşiretine bağlı kolları ve köyleri bir dahaki bölümde teferruatı ile ele alacağımızdan dolayı şimdilik değinmiyoruz.
Bir not:
Reşi aşiretinin izlerini taşıyan bir takım kültürel unsurlara da bu bölgede rastlanmaktadır. Yöre ve coğrafik alanlara verilen isimlerden bahs ettik. Reşilerin 17.yüzyıldan itibaren belli başlı yaylaklarından biri olan Uzunyayla’da, bir mevki adı, hâlâ yörede konup göçen Yörükler ve yerleşik halk tarafından “Reşwan Yurdu” olarak bilinmekte ve söylenmektedir. Yine Malatya’nın Arapkir yöresinde günümüze kadar düğün ve şenliklerde “Reşwan Oyunu” olarak bilinen bir oyun oynanmaktadır.
Bütün bunlar göstermektedirki; Reşi aşireti, tarihî süreç içerisinde kaybolmamıs, bir çok Kürt aşireti gibi varlını günümüze kadar sürdürebilmistir.
GOC HIKAYESI"NI DIKKATLE OKUMANIZI RICA EDIYORUM
not:goc hıkayesı kurdenkırsehıre dn kısa bır alıntıdır daha cok bılgı edınmek ıcın kurdenkırsehıre.com dan bulabılırsınız..